Günümüzde anıtların korunmasındaki temel yaklaşım sürekli bakımlarının sağlanmasıdır. Birçok ülkede yapılar yıllık ve beş yıllık programlar çerçevesinde incelenir ve saptanan hasarlara göre gerekli bakım ve onarımları yapılır. Böylece büyük müdahalelere gerek kalmadan korunmaları sağlanır. Bunun dışında acil afet durumlarında büyük ölçekli müdahaleler gerekebilir.
1. SAĞLAMLAŞTIRMA
Anıtın malzemesinin, taşıyıcı sisteminin ve üzerinde bulunduğu zeminin sağlamlaştırılması olarak ele alınır. Anadolu’nun yerleşik tarihi içinde binanın olanaklarına ve geleneklerine bağlı olarak kerpiç-tuğla-ağaç-taş gibi doğal kökenli malzemeler kullanılmıştır. Doğal etkenlerle ve zamanla bozulmalar meydana gelir, koruma uzmanları özel kimyasallar kullanarak malzemenin dokusunu sağlamlaştırır, bozulma sürecini bir ölçüde yavaşlatıp özgün yapıyı daha uzun süre yaşatmaya çalışır. Her malzeme için farklı teknikler uygulanmaktadır.
Depremler, zemin hareketleri yapının taşıyıcı sistemlerinde hasara neden olmaktadır. Tarih boyunca mimarlar anıtların duvar ve örtülerinde oluşan düşeyden ayrılma, çatlama gibi hasarları payandalarla desteklemiş, gergiler yerleştirmiş ya da aksak bölümleri yıkıp yeniden yapmış ve işlevini sürdürmesini sağlamıştır. Bu eski restorasyonlarda uygulanan strüktürel sağlamlaştırma tekniklerine günümüzde çağdaş teknolojinin sağladığı enjeksiyon, öngerme, ankraj, temel genişletme ve sağlam zemine inen kazıklı temellerle desteklenme gibi teknikler eklenmiştir.
2. BÜTÜNLEME
Bir bölümü hasar görmüş ya da yok olmuş yapı ve ögeleri ilk tasarımındaki bütünlüğe kavuşturacak biçimde geleneksel ya da çağdaş malzeme kullanarak, tamamlama işine bütünleme denir. Bütünlemeye yönlendiren etmenler estetik, işlevsel ya da strüktürel olabilir. İlk yapılışındaki işlevini yitirmiş, tekrar kullanılamayacak olan arkeolojik yapıların bütünlenmesi söz konusu değildir. Bütünleme işlemi yapılabilmesi için ilk tasarıma ilişkin sağlıklı veriler gerekir. Yeni bölümlerin özgün olandan ayrılabilmesi için farklı bir yüzey dokusu uygulaması olumlu sonuç verebilir. Onarım sonunda anıtın uygun bir noktasına restorasyon yapıldığı tarih ve yapan mimarla ilgili yazıt konulur.
3. YENİDEN İŞLEVLENDİRME
Zamanla değişen yaşam biçimi ve ona bağlı istekler nedeniyle birçok tarihi yapı özgün işlevini yitirmekte, ilk yapılış amacından farklı bir işleve hizmet etmek için uyarlanmaktadır. Yeniden işlevlendirme eski binaların yıkılmaktan kurtulması için bir araçtır.
4. YENİDEN YAPIM-REKONSTRÜKSİYON
Tümüyle yok olmuş ya da çok harap olan bir anıtın veya sitin elde edilen belgelere dayanarak yeniden yapılması işlemidir. Ancak özel durumlarda kabul edilen bir uygulamadır. Yani yapı yapıldığı yerin tarihi dokusuna, özgün yapı malzemesine ve işçiliğine sahip değildir, tarihi değer taşımaz. Rekonstrüksiyon gerçekleştirilebilmesi için yeniden yapımı olanaklı kılacak fotoğraf, röleve benzeri belgelerin bulunması gerekir. Yıkılan yapıya ait korunmuş parçaların özenle ayrılarak yeniden yeni yapıda kullanılması önemlidir. Bir anıtın tıpkısını inşa etme tarihi açıdan önem taşımasa da, bir yapım tekniğini sürdürme, geleneği yaşatma bakımından korumaya yöneliktir.
5. TEMİZLEME
Anıtların ve kentsel sitlerin genel etkisini bozan ve estetik değer taşımayan eklerden arındırılması işlemidir. Binaya çeşitli tarihlerde yapılan ek ve bezemelerin kaldırılması temizleme değildir. Temizleme ile ilgili olarak Venedik Tüzüğünün 11. Maddesinde temizleme işlemi önce ve işlem sırasında fotografik belgeleme yapılmalıdır.
Bezeme Temizliği
Anıtların restorasyonu sırasında iç ve dış mekanlarında çeşitli sıva ve boya tabakaları ile karşılaşılır. Kalem işi, fresk gibi bezemelerin onarımı uzmanlarınca yürütülür. Bezemeleri zamanla silinmiş ve özgün bir tabaka üzerinde yeni bir bezeme uygulanmış yapılarda üslup birliği sorunu karşımıza çıkmaktadır.
Cephe Temizliği
Çeşitli sebeplerden binaların cephelerinde kararmalar meydana gelir. Koyu bir kir tabakası mimari güzellikleri gizler. Temizliğin hangi teknikte yapılmasının uygun olduğunun karar verilebilmesi için malzemenin türü, kir tabakasının niteliği, yüzey bozulmaları ve yapının bulunduğu ortamın özellikleri incelenir.
6. TAŞIMA
Bayındırlık etkileri, jeolojik yapı ya da doğal afetler, bir anıtın ya da tarihi alanın bulunduğu yerde kalmasını engeller. Bu durumda anıt veya yerleşmenin önceden belirlenen uygun bir konuma taşınarak orada yaşamını sürdürmesi gerekir. Taşıma işlemi anıtın boyutuna malzeme ve yapım tekniğine göre çeşitli tekniklerle gerçekleşir. En kolay olanı tüm elemanların numaralandırılarak sökülmesi başka bir yerde kurulmasıdır. Yerinde korunamayacak taş anıtlar taşımadan önce ayrıntılı röleveleri yapılır ve fotoğraf çekilir. İç ve dış cepheler üzerindeki her taş sırası numaralandırılır daha sonra özenle sökülür. Bu teknikler ileri mühendislik gerektirir.
Kaynak: Zeynep AHUNBAY, Tarihi Çevre Koruma ve Restorasyon
Yorumlar