Lale Devri Mimarisi, 1703 - 1757 yılları arasını kapsayan, Osmanlı Devleti’nde bir takım değişimlerin yaşandığı bir dönemdir. Bu dönemde, mimari anlamda da yeni gelişmeler yaşanmış; Batılılaşma döneminin ilk adımları olarak kabul edilen, halka açık alanlar inşa edilmeye başlanmıştır.
17. yüzyılın ikinci yarısında durağanlaşan külliye inşalarının kısmen de olsa canlandığı bir dönemdir (Atak,2018:61). Klasik dönemde inşa edilen büyük ölçekli külliyelerin yerini daha mütevazı külliyeler almış, farklı olarak külliyenin cami merkezli değil, medrese merkezli olarak inşa edilmiştir. Buna karşın, klasik dönem özelliklerinden tamamen vazgeçilmediği görülmektedir. III. Ahmed’in annesi GülnuşEmetullah Valide Sultan adına, Üsküdar’da yaptırdığı Yeni Valide Külliyesi (1708- 1710), yerleşim düzeni ve tek yapı ölçeğinde klasik gelenekleri devam ettirmiştir. Külliye birimlerindeki taş süslemelerde, dönem üslubu kısmen hissedilse de diğer süsleme öğelerinde klasik çizginin dışına çıkılmadığı görülmektedir (Atak,2018:61). Külliyelerin Klasik dönem özelliklerini devam ettirmesindeki neden Damat İbrahim Paşa’dır. Nevşehir’de inşa ettirdiği külliye klasik dönem özelliklerini yansıtan bir diğer yapılar topluluğu olarak karşımıza çıkmaktadır.
III. Ahmet’in saltanat yıllarına rastlayan Lale Devri, tam anlamıyla Osmanlı mimarisinde köklü değişimlerin yaşandığı bir dönem olmamıştır. Dini yapılardan çok sivil mimari üzerindeki etkileri daha açıktır. Bu etkilerin başında ahşap saraylar, çevre düzenlemeleri ve meydan çeşmeleri gelmektedir.
III. Ahmet devrinin son yıllarında görülen, meydan çeşmeleri, Lale devri sonrasında da (I. Mahmud Dönemi’nin ilk yılları) inşa edildiği görülmektedir. Osmanlı Devleti’nin bu dönemde sosyalleşme alanlarına önem verdiği hatta bunun bir kesim tarafından, zevk ve sefa düşkünlüğü olarak yorumlandığından bahsetmiştik. Meydan çeşmeleri dört cepheli kuruluşları itibariyle bulundukları çevrede bir sosyalleşme alanı yaratan, su ihtiyacını giderme amacından çıkarak, şehir planlamasının merkezini teşkil eden birimler haline gelmiştir. 1728- Bab-ı Hümayun ve Üsküdar’ da ki III. Ahmet Çeşmeleri, 1732- Bereketzade Çeşmesi, 1732- Hekimoğlu Ali Paşa Çeşmesi ve 1732- Tophane Çeşmesi bu dönemde inşa edilen zengin bezeme özellikleri ile dönemin anlayışını yansıtan örneklerdir.
Birtakım köklü değişikliklerin önünün açılmasına sebep olan bir diğer önemli hareket, III. Ahmet’in Fransa’ya elçi olarak, Yirmisekiz Mehmed Çelebi’yi göndermesi olmuştur. 1720- 1721 yıllarında Fransa’nın başkenti Paris’e gönderilen Yirmisekiz Mehmed Çelebi’nin görevi Rus Çarı Petro’nun politikaları hakkında bilgi toplamak, olarak tanımlanmaktadır. Ancak III. Ahmed ve Sadrazam Damat İbrahim Paşa’nın ilgilendikleri husus, Fransızların sosyal yaşamı, kültürel hayatı, mimarisidir. Fransa’daki gözlemlerini rapor haline getirerek saraya sunan Yirmisekiz Mehmed Çelebi’nin bu raporu sultan III. Ahmed ve sadrazam tarafından beğeni görmüş, sarayda ve sosyal yaşantıda gerçekleşecek yeniliklerin önünü açmıştır. Fransa’nın saray ve bahçe düzenlemelerini anımsatan yapılar yapılmaya başlanmıştır. Örneğin, Nevşehirli Damat İbrahim Paşa’nın özel ilgisi ile inşa edilen Sadabad Sarayı ve çevresinde Yirmisekiz Mehmed Çelebi Efendi’nin betimlemelerini yaptığı Versailles ve Fontainebleau gibi saraylarının etkileri izlenmektedir.
İstanbul’da belirginleşen bu değişim yansımaları kısmen de olsa Anadolu’da da görülmektedir. Damat İbrahim Paşa’nın memleketi Muşkara’yı bir şehir haline getirmesi ve Kaymak Mustafa Paşa’nın Babakale’de benzer bir iskân ve imar faaliyeti gerçekleştirmesi Osmanlı şehirciliği bağlamında önemli bir detay olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu durum Lâle Devri yıllarında şehir ölçeğinde birtakım uygulamaların ortaya konulduğunu göstermektedir (Atak,2018:65).
Lale Devri’nin üslubu, yapıların plan özellikleri ve mimari unsurlardan ziyade süsleme unsurlarında uygulama alanı bulmuştur. Vazodan çıkan natüralist çiçek, dönemin en sık rastlanan kompozisyonu olarak, daha çok İstanbul’da ki sivil mimari yapılarında görülürken, Anadolu’da daha az tercih edilmiştir. Lale Devri 1757 tarihinde, Patrona Halil İsyanı ile son bulmuştur.
Lale Devrinin kapanması ile Geç Dönem Osmanlı mimarisinde 1757-1808 tarihlerini kapsayan Türk Barok ve Rokoko Dönemi başlamıştır.
Atak, Erhan (2018). Osmanlı Mimarisinde Lâle Devri Üslûbu (Anadolu’daki Yansımalar). Turkish Studies Social Sciences, 13(10),57-86.
Yorumlar