Veba ilk defa Pelusium'da yaşayan Mısırlılar da görülmüştü daha sonra ikiye ayrılarak bir kolu İskenderiye'ye bir kolu da Mısır'a komşu Filistin'e sıçramış ve oradan da tüm dünyaya yayıldı. Kurbanlarının sayısı ağ gibi artarak devam ediyordu. Geçtiği yerde eğer felaketlere dair bir iz bırakmamış ise çok geçmeden geri dönüyordu.

Veba salgını, her zaman ilk olarak sahil yerleşim yerlerinde ortaya çıkıyor ve daha sonra iç bölgelere yayılıyordu. Ortaya çıkışından iki yıl sonra, baharın ortasında veba İstanbul'uda kuşatmıştı. 

Doğaüstü varlıkların hayaletini görenler neler yaşandığını anlamaya çalışıyorlardı ve hemen sonra vebanın öldürücü etkisine sürükleniyorlardı. İnsanlar evlerine kapanmışlardı ve kapılarının yumruklanmasına rağmen korkudan kapılarını dahi açamıyorlardı. Bedenlerini kavuran ateşi hissediyorlar ancak vücut renklerinde bir değişme yaşanmıyordu fakat o gün içerisinde vücutlarında kabarcıklar çıkıyor, bunlar karın altı kısımlarında, koltuk altında, bazılarının da kulak kenarlarında ve kalçalarında değişik yerlerde oluşuyordu. 

Buraya denk hastalar hep aynı belirtiler gösterdi bir süre sonra, kişiden kişiye de değişiklik gösterir olmuştu, bazıları komaya girerken bazıları da şiddetli hezeyanlara kapılıyordu. Vebalıların yardımına koşanlar, hastalığın bulaşmasından çekinmemişlerdi, ölülerle ya da hastalarla ilgilenen doktorlar ve diğer insanların çok azına bulaşmıştı. 

İnsanlar ölülerin mezara gömülmesinde ve hastalara yardım edilmesinde beklenenden daha çok gayretliydiler.Kimi zaman hastalar, evlerinin yakınında bulunan göllere, kuyulara kendilerini atıyordu, sebebi bilinçlerinin tamamen hastalanmış olmasıydı. Vebalılar yemek yemede de zorlanıyor, çiğneme ve yutma işini beceremiyordu, çoğu hasta bir yakınının olmaması, yardım eden kimse olmamasından dolayı açlıktan ölüyordu.

İnsanların bazıları hastalığa yakalanır yakalanmaz, ölüyor bazıları ise günlerce ayakta durabiliyordu. Eğer vücutlarında bir mercimek büyüklüğünde sivilceye benzer bir şişkinlik kaplıyorsa, hemen ölüyorlardı ve bunun acısını dindirecek bir tedavi bulunamamıştı. Veba bulaşmış hamile kadınların kesin öleceği biliniyordu, ya düşük yapıp ölüyor ya da çocuk doğar doğmaz ölüyordu.

Bazı hastaların vücutlarındaki şişkinliklerin inanılmaz boyutlara ulaştığı ve içlerinin cerahatle dolduğu gözlemlenmişti. Bu durumdaki vebalıların, hastalıktan kurtulduklarına ve sağlam şekilde ayağa kalktıklarına şahit olunmuştu. Ayakta kalanların dillerinde sivilce olmamasına rağmen düzgün konuşamıyorlardı. 

İstanbul eski Galata Kulesi

Veba İstanbul'da dördüncü ayına girmişti, salgının en yıkıcı olduğu dönemi ilk üç aydı. Vebanın etkisini gösterdiği ilk haftalarda bazıları fırsatçı davranarak, ölülerini başkalarının mezarlarına gömmüşlerdi bundan dolayı cenaze sahipleriyle, mezar sahipleri arsında kavgalar çıkıyordu. Yüzlerce ev insansızlaşmıştı, vebanın neden olduğunu sıkıntıları çözme işi imparatora düşmüştü. 

Justinian, vebaya karşı mücadelede askerlerin hangi işi yapacağı konusunda görevlendirmiş maddi destek sağlamıştı. Daha önce boş olan mezarlar ölülerle doluydu, bu mezarları hazırlayanlar artık ölü sayısına yetişemez olmuştu. Galata'da yüksek nöbetçi kuleleri tavanlarına kadar tıka basa gelişi güzel atılmış cesetlerle dolmuştu. Tüm bu nöbetçi kuleler, içlerindeki insan cesetleriyle ve üzerlerinde ki damlarla birlikte doğal bir mezarlık haline dönüştürülmüştü.

Kulelere çarpan rüzgâr kokuyu şehrin içine taşıyor ve hala hayatta olanlara korku salıyordu. Sokaklar bomboş kalmıştı, yaşama şansına sahip olanlar evlerinde oturuyor, hastalarına bakıyordu. Her türlü iş durmuştu, tüm yiyecekler tükenmiş, açlık hastalıktan sonra bir diğer ölüm sebebi olmuştu. İstanbul)da bir kişinin bile mutlu bir yaşantısını kalmamış, imparator Justinian'n da vücudunda kabarıklar çıkmış ama sonradan iyileşmişti. Vebanın sebep olduğu felaketler İstanbul'da olduğu gibi diğer şehirlerde de vardı. Artık veba imparatorluk sınırları dışına, İran'a ve diğer barbarların yaşadıkları yerlere sıçramıştı.

Bu anlatılan hikaye dönemin tarihçisi Prokopıus tarafından anlatılmaktadır. Prokopıus tarafından yazılan ve Adil CALAP'n cevirisini yaptığı , İstanbul'da İsyan ve Veba isimli kitabın, İstanbul'da veba bölümünün özeti niteliğindedir.