Kült, Fransızca cute kelimesinden çevrilmiş olup kelimenin aslı Latince cultus yani tapınma anlamına gelir. Aynı zamanda tapınma, tapınım, din, dini merasim, ayin, ibadet gibi anlamları taşımaktadır. Belirli ilahlara karşı sesli veya sessiz, hareketli veya hareketsiz dua veya niyaz şeklinde olabileceği kabul edilir.
Bu etimolojik anlamları bırakıp Türklerdeki İslamiyet öncesi var olan kültlerden bahsedeceğim. Türklerde kültler doğrudan tanrıya bağlantı unsuru olmamış, tanrı ile irtibatı sağlayan vasıta olarak algılanmıştır.
ATALAR KÜLTÜ
Atalar kültünün coğrafya olarak Kuzey ve Orta Asya kavimlerinde izine rastlamak mümkündür. Geçmişi Hunlar zamanına kadar gitmektedir. Hunlar, zamanında vefat eden büyüklere saygı ifadesinin gereği olarak ilkbaharda atalarının ruhlarına kurban sunmuşlardır.
Bu kült, atalara saygının yerine getirilmesine dayanmaktaydı ve yılda en az bir defa tören düzenleyerek, ölmüş atalarının ruhları için kurban kesildiği kabul ediliyor. Atalar kültünün en önemli ayrıntısı ölülerin eşyalarıyla gömülüyor olmasıdır. Günümüzde mezarlarda, kurganlarda yapılan kazı çalışmalarında ölen kişiye ait kıyafetler, at kemikleri, at semeri-nalı kişinin günlük hayatta kullandığı birtakım malzemeleri, silahları, takıları gibi oldukça zengin buluntulara rastlanmaktadır.

Aslında bu mezar buluntularından net olarak anlaşılıyor ki eski Türkler ölümden sonra bir hayat olduğuna inanıyor ve mezarlara ölen kişinin günlük hayatta kullanacağı tas-tabak dahil gömüyorlardı.
AĞAÇ KÜLTÜ
Temelde, ağaçlara saygı esası üzerine, ağaçların taşıdığı ruhlara karşı saygı veya ağacın yararlarına karşı duyulan saygı anlayışı anlamına gelir. Türk yaratılış kozmogonisi içinde ilk insanın 9 budaklı dalın altında yaratıldığına inanılıyordu. Ağacın yüksekliği ulviyet kazandırmış, hatta gökyüzündeki cennete kadar uzandığı kabul edilmiş.

Kozmik Ağaç/Hayat Ağacı
Dünyanın tam ortasından yükselerek kökleri yer altına iner ve dalları da dünyanın zirvesine kadar yükselirdi. Hayat ağacı/kozmik ağaç ebedi canlılığın sembolü olarak halen kabul görmektedir.
Dünyanın var olduğuna inanılan 3 katına da irtibat kuruluyordu. Bu oluşum kimi zaman evrensel sütun kimi zamanda kozmik dağ olarak canlandırılmıştır. Hayat ağacının 7 dalı bulunuyor, bu dalın her birinin göğün 7 katına tekâmül ettiği kabul ediliyordu, yaprakların da ise insanların kaderinin yazılı olduğu ve eğer yaprak düşer ise insanın hayatı son bulacağı inancı hakimdi. Ağacın tepesinde tüneyen çift başlı kartal, insanlar ile tanrı arasındaki bağı sağlamakla görevliydi.
Tek veya kutsal olarak kabul edilen ağaçlara bez bağlamak suretiyle tanrıya niyazlar gerçekleştirilmiş oluyor. Halen insanlar içinde bulunduğu kötü durumlardan kurtulmak için yahut dileklerinin yerine getirileceğine inandığı için, ağaçlara kumaş şerit gibi şeyleri ağaçlara bağlamayı sürdürmekte.

Ulu Ağaç Kültü
Osmanlı devleti kurucusu olan, Osman Bey’in rüyasına konu olmuş ve kurulacak devletin dünyanın her tarafına dal budak salacağı, gölgesinin dört bir tarafı örteceği müjdelenmiştir. Ağaç motifi olan kayın, Altaylarda şaman ayinlerinde doğum, düğün ve bayramlarda da önemli rol oynamıştır. Altayların hayatları bu ağaca bağlanır. Şamanların inancına göre insanlar yaratıldıkları zaman ilk kayın ağacından Umay Ana ile beraber yere inmişlerdir.
Günümüzde halen mezarlık alanından veya türbenin civarındaki ağaçlardan, meyve almak veya bu ağaca zarar vermek doğru karşılanmaz.
Evliya Ağaç Kültü
Anadolu’da ki dikkat çeken inanışlar arasındadır. Tek ve benzersiz olması sonsuz olmasının işareti olarak algılanmıştır. Bu tür ağaçlara dokunmak yasaklanmış ve kesilmesi günah sayılmış. Cenaze defin edildikten sonra mezarın üzerine ağaç dikilerek onun canlılığı temin edilmiş olunurdu.
ATEŞ KÜLTÜ

Başta Hindistan ve İran olmak üzere birçok milletin kültüründe yer edinmiş bir külttür. Ateş kültü aynı zamanda cezalandırma boyutuyla değerlendirilir. Orta Asya Türk boylarından, Yakutlar, Kırgızlar diğer bakımdan önemlidir; tanrının, (ülgen) gönderdiği elçi ile ateş yakmayı ve eti pişirmeyi öğrettiği anlatılmaktadır. Buradan da ateşin sadece cezalandırma boyutu olmadığı ortaya çıkmıştır. Ateşin üstüne bitki koyma tütsüleme uygulamaları hastalık ve kem gözlere koruyucu sayılırdı. Bazı Türk boylarının merasimlerinde ateş kullandıkları aynı zamanda yas gününde de ateş yaktıkları bilinmektedir.
Bir deyim haline dönüşmüş olan ‘ocağın sönsün’ ifadesi beddua niteliğinde olup ateşle bağlantısı bulunmakta ocak konusunda halen bir saygının olduğu görülmektedir. Bunun dışında Anadolu’da halen evden eve ateş vermemek, eğlence günlerinde ateşin üstünden atlanması gibi olaylar bu kültün yaşadığının kanıtıdır.
SU KÜLTÜ
Hayat suyu, bütün mitlerde kozmogonik bir motiftir. Eski Türk inançlarında su kutsal sayılırdı, suyu kuvvet, bereket olarak görmüşlerdir. Toprak gibi temel olarak kabul edilmiş yağmur şeklinde gökten gelmesi kutsallık ifade etmiştir.
Göktürk inancında, yer-su ruhları bulunurdu bu ruhlar Göktürklerin kaderini belirlemiştir. Tonyukuk Yazıtlarında, vatanın korunmasında rol alan yer-su ruhlarının önemi açıkça ifade edilmiştir.

Günümüzde halen su kültü süregelmektedir, iyileştirici özelliği olduğuna inanılan doğal kaynak sularına hatta bazı bölgelerdeki çeşmelere rağbet oldukça fazladır.
DAĞ VE TEPE KÜLTÜ
Göksel yapılanmasının dışında yükseklik anlayışı dağ ve tepelerde anlamını bulmuş, böylece kutsal görülmüştür. Dağ ve tepelerin Gök tanrıya yakın olması ve bazen ona ev sahipliği yapmasıyla kutsallığı artmıştır. Türk mitolojisinde dağlar, etrafında yaşayan insanların koruyucusu görevini üstlenmiş, vatan anlayışını şekillendiren en önemli tabiat unsuru sayılmıştır.
Anadolu da bazı evliyaların dağ başına zaviyeler inşa ederek orada inzivaya çekilmesi, hatta ölünce bu tepeye gömülmesi bir örnek olarak görüle bilinir. Dağ kültürünün özellikle İslam öncesi Asya’da Altay Dağları gibi örnekler, kurbanların sunulduğu ve törenlerin düzenlendiği yerler olmuştur. Ormanla birleşen dağ eski Türklerin kutsal merkez anlayışını oluşturmakta ve devletin merkezi görevini üstlenmektedir.
TAŞ VE KAYA KÜLTÜ
Taşın şekli, büyüklüğü taş üzerinde farklı kültlerin oluşmasına neden olmuştur. Taşın yapısından kaynaklanan sert ve sağlamlığı sembol olarak algılanmıştır. Türklerin yaratılış efsaneleri içinde taşla ilgili efsaneler bulunmaktadır. Yaratılış efsanesinde; her taraf sularla kaplı iken insanın taşa tutunarak yükselmesi konu edilir. Bazı taşlardan şifa bulmak amacı ile yararlanılırdı hastalıkları iyileştirdiğine inanılan bu taşlar çoğumuz ninesinin evinde rahatlıkla karşılaşabilir. Örneğin, yılancık taşı.

Yada Taşı (yağmur taşı)
Yağmur-kar yağdırmak, yangın söndürmek ve rüzgâr estirmek amacıyla gerçekleştirilen bir tür kamlıktır, insanları yıldırım, şimşekten de koruduğuna inanılıyordu.
Yorumlar